Yaşamım boyunca, hep birbirinden farklı özelliklere sahip insanlar tanıdım.
İyi bir pazarlama tecrübesi olup, üretim tecrübesi olmayan… Uzun yıllardır üretim tecrübesi olmasına rağmen pazarlama yeteneği olmayan… Çok güzel fikirleri varken, parası olmayan… Tam tersi çok parası olmasına rağmen fikri olmayan… Hem güzel fikirleri olup hem parası olan, fakat finans yönetmeyi bilmeyen çok insan gördüm.
Saydığım tüm özelliklerin hepsini çok iyi yapan tek bir kişiyle karşılaşmadım desem yanlış söylemiş olmam.
Peki bunların hepsini yapamayan, fakat çok başarılı olan insanlar nasıl başarılı olmuşlar?
Emin olun, iyi ekipler kurarak ve yanlarına kendilerini tamamlayan kişiler alarak başarılı oluyorlar.
Siz tek başınıza bir şeyleri biliyorsunuz. Fakat günümüz rekabet ortamında bilmek yetmiyor, uzman olmak gerekiyor.
Ben e-ticarete ilk başladığım yıllarda hırdavat ürünleri satan sadece 3 firma vardı ve bunların içinde bir tek ben reklam veriyordum. Google reklamları için bir uzmanlığa ihtiyaç duymuyordum. Zaten rekabet yoktu, tek başımaydım. Üstelik o dönemde google reklamları yönetimi de çok basitti.
Sonrasında sosyal medya ön plana çıkmaya başladı. Orada da bulunduk. Ortalama bilgiyle bu işi de çözdük. Fakat günümüzde bu platformlar çok gelişti ve rekabet çok arttı. Bunun için hep uzmanlık gerekiyor.
İyi bir ekip kuramazsanız, burada başarılı olma şansınız yok.
Bu işleri dışarıya vermeyi planlıyor olabilirsiniz. Reklam faaliyetlerini dışarıdan alabilirsiniz. Mesela biz bunu bir dönem yaptık.
Reklamlarımızı dışarıda yönettik, batıyorduk. Çünkü sürekli size para harcatıp, ciroyu arttırmaya çalışıyorlar.
Siz 100.000 TL harcıyorsunuz, 500.000 TL satış geliyor. Kâr marjınız %10. Firma geliyor, size “Geçen ay 250.000 TL ciro yapıyorduk, şimdi 500.000 TL ciro yapıyoruz. Bir ayda %100 büyüdük diyor. Bununla da kalmıyor, bu firmaların pazarlama ekibi var ve sizin adınızı kullanıp rakiplerinize gidiyor. “Biz X firmayı 1 ayda 2 katı büyüttük. Sizi de büyütebiliriz” diyorlar.
Bu işleri dışarıdan değil de içeriden bir personelle çözerseniz, dışarıya daha az veri vermiş olursunuz ama bu seferde personele bağımlılığınız olur.
Ben, her zaman farklı özelliklere sahip insanların birleşip ortaklık yapıları kurmasından yanayım. Ama burada da şöyle bir durum oluyor:
Örneğin; iyi üretim yapan, sermayesi olan biri ve sermayesi olmayıp e-ticareti çok iyi bilen birinin %50 – %50 ortak bir pazarlama şirketi kurduğunu düşünelim.
Bir e-ticaret uzmanının veya danışmanının 70.000 TL ücret aldığını varsayalım.
Yapılan ortaklıkta aylık net kazanç toplam 150.000 – 300.000 TL’ye ulaşana kadar ortaklıkta hiçbir sorun olmuyor.
Aylık kazanç toplam 300.000 TL’yi geçtiğinde üretim yapan kişi diyor ki “Adam sırf pazarlama yapıyor diye 150.000 TL alıyor. Her ay o parayı ona verene kadar, zaten dışarıda 70.000 TL’ye bu işi yapacak adam var. Neden ortaklığa devam edeyim?”
Diğer tarafta e-ticareti bilen taraf diyor ki “Ben üretimi dışarıda biraz pahalıya yaptırırım ama yaptırırım. Hatta üretim hattı bile kurabilirim. Zaten aylık 300.000 TL kazanıyoruz. Neden ortaklığa devam edeyim?”
Hâl böyle olunca ortaklık bozuluyor.
Ortaklığın bitmesinin diğer bir sebebi ise e-ticareti bilen taraf üretim tarafına karışmaya başlıyor veya tam tersi, üretim yapan taraf e-ticaret tarafına karışmaya başlıyor ve çatışma tam da burada başlıyor.
Almanya’da katıldığımız fuarda 3 ortağı olan bir firmayla tanışmıştık. Fuar bittikten sonra fabrikayı ziyarete gitmek için firmanın ihracat kısmına bakan ortağı ile görüştük. Bir cuma günü için randevulaştık.
Biz, üretim esnasında firmayı ziyaret edeceğimizi düşünüyorduk. Ama bütün makineler kapalıydı, şaşırdık. Nedenini sorduk.
Yazları ilk dört gün fazla çalışıp, cuma günleri çalışmıyorlarmış.
İhracattan sorumlu ortağa bu durumu sorduğumda, bilgi sahibi olmadığını söyledi. Çünkü üretim ve personel işlerine kuzeninin baktığını, kendisinin bu konularla ilgilenmediğini belirtti.
Hem şaşırmış hem de biraz şüphelenmiştim. Şaşırmıştım, çünkü bir firma ortağı nasıl olur da cuma günleri üretimin çalışmadığını bilmezdi. Şüphe duymamın sebebi ise ürünleri Çin vb. ülkelerden alıp Almanya’da üretim yapıyor gibi sattıklarını düşünmemdi.
Sipariş vermem durumumda sevkiyatı ne zaman yapacaklarını sordum. İhracata bakan ortak 30 iş günü gibi bir termin verdi.
Daha önce alabilir miyiz diye biraz sıkıştırdım ama çok net kendisine böyle bilgi verildiğini, üretime bakan ortağına sorup bana kesin bir cevap verebileceğini söyledi.
Sonra diğer ortak geldi. Finans kısmına bakan ortaklarıymış. Onunla da biraz konuştum. Hatta önümüzdeki ay bir fuar vardı, gelip gelmeyeceğini sordum. “Ben fuarların ödemeleriyle ilgileniyorum. Fuarlara gelmem söz konusu değil” dedi. Çünkü seyahat etmeyi hiç sevmediğini, masa başında çok mutlu olduğunu, evinin fabrikanın arka sokağında bulunduğunu ve yürüyerek işe gelip gittiğini söyledi.
Yukarıda anlattığım gibi, yurt dışında ortaklıklar ihtiyaca göre kuruluyor. Finans bilen, pazarlama bilen, üretim bilen kişiler bir araya gelip uzun soluklu ortaklıklar yapıyor.
Fakat Türkiye’de kazanma hırsı ve ortaklık öncesi kuralların, yetkilerin belirlenmemesi ileride sıkıntılara yol açıyor.
Bir diğer konu ise Türkiye’de de ortaklıklar ihtiyaçlara göre kuruluyor. Fakat o ihtiyaç bittiğinde ortaklıkta bitiyor. Herkes ‘neden gelen parayı paylaşayım’ deyip, açgözlülük yapıyor ve yolları ayırıyorlar.