Yıllar önce Almanya’da gerçekleşen hırdavat fuarında bir firma ile tanıştım. Aslında, ticari bir faaliyet hedeflemeden, sırf meraktan standlarına uğramıştım. O kadar sıcak karşılaşmışlardı ki epey bir sohbet ettik.
Bu firma, iyi satış yaptığım markalı bir ürünün fason olarak benzerini yapıyordu. Dünyada söz sahibi firmalara da yine bu firma ürün üretiyordu. Konu fiyata geldi, baktık %30 ucuza mal ediyoruz. İstanbul’a dönünce ürünü getirme kararı aldık ve ürünü kendi markamızla yaptırdık.
Yurtdışından bir ürün getireceğim zaman, bunun daima Türkiye’de olmayan, özel ve kaliteli olmasına çalışırım ve gelmesine yakın güzel bir reklam çalışması ile ön satış yaparım.
Ürün yola çıkmıştı. Reklam hazırlamak için çalışmaya başladık. Düşünüyoruz, tartışıyoruz, fakat ortaya bir şey çıkmıyor. Çünkü ürün Türkiye’de farklı markalar altında aynı kalitede satılıyor; ekstra bir özelliği yok, sadece ucuz.
“Yanlış ürün getiriyoruz, bu sefer patladık. Bir ürünü sadece ucuz diye pazarlamak bizim işimiz değil” dedim.
Kendi getirdiğim bir ürün ile alakalı güzel, farklı, kalite odaklı bir şeyler yazamıyorsam, o ürünü pazarlama ve satma şansım olamayacağına inanıyorum.
Sonuç olarak ürün geldi. Birlikte 4. yılımızı kutluyoruz, bizden ayrılmıyor. Ancak, bu ürün bir gün bitecek mi, diye sorarsanız, evet bitecek; çünkü birbirimizden çok sıkıldık. Onu gördükçe keyfim kaçıyor, yüzüm kızarıyor. Bu ürünü satmak için ne mi yapıyoruz, belirli bir alışverişin üzerine hediye veriyoruz.
Eğer hakkında yazabileceğiniz güzel ve farklı bir hikâye olmayan ürün veya hizmet satacaksanız, bir kez daha düşünün…
