2002 yılında henüz 18 yaşına yeni girmişken Bosch firmasının firma sahiplerinin 1. Derece akrabalarını bir araya getirdiği Genç İş Adamları kulübüne katılmıştım. Oranın kişisel gelişimimde, sektörü tanımamda ve büyüklerimden tecrübeler edinmemde çok büyük faydası vardı. Bu vesile ile o dönem başkanlığımızı yapan Metin Bayrak’a teşekkürü borç bilirim.
Gelelim bu yazıyı yazma nedenime. Kulübün dergisinde yayınlan bir yazı hayatımda önemli bir yere sahiptir bunu sizlerle paylaşmak istedim.
‘’ En iyi buğday yarışmasında senelerdir katılan bir çiftçi, büyük ödülü o yıl da kazanmıştı.
Yarışmayı izleyen gazeteciler, çiftçiden bu başarısının sırrını öğrenmek istediler.
Çiftçi, bu sırrın, kendi buğday tohumlarını komşularıyla paylaşmasında yattığını söyledi.
Gazeteciler bu cevaba çok şaşırdılar: “Onlar sizin rakibiniz olarak yarışmaya katılıyorlar. Buna rağmen, ne diye tohumlarınızı onlarla paylaşıyorsunuz?” diye sordular. Çiftçi: “Neden olmasın?” dedi. “Bilmiyor musunuz: Rüzgâr, olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu bakımdan, komşularımın kötü buğday yetiştirmeleri demek, benim ürünümün de iyi olmaması demektir.
En iyi buğdayı yetiştirmek için, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.”
Hikayeyi bırakıp gerçek hayata dönersek aynı sonuca ulaşmaz mıyız ?
Çevrenizde bulunan insanlar ne kadar iyi ise ne kadar kaliteli ise sizin için o kadar iyidir.
Onun için çevrenizdeki insanlara değer katın değer bulun.